DOLANDIRICILIK NEDİR?
Dolandırıcılık, bir kişinin aldatıcı davranışlarla başkasını yanıltarak onun veya bir üçüncü kişinin zararına, kendisine ya da bir başkasına haksız bir yarar sağlaması şeklinde tanımlanır. Bu kavramda temel unsurlar; failin hileli bir tutum sergilemesi, mağdurun bu hileye kanarak iradesini sakatlayan bir işlem yapması ve bu işlem sonucunda mağdur açısından bir zararın, fail açısından ise bir yararın ortaya çıkmasıdır.
Örneğin, bir kişinin kendisini banka görevlisi olarak tanıtıp bir başkasını telefonla arayarak “hesabınıza siber saldırı var, parayı güvenli hesaba aktarmalısınız” şeklinde kandırarak, mağdurun parasını kendi kontrolündeki hesaba göndermesini sağlaması dolandırıcılık niteliği taşır. Bu durumda hileli davranış, mağdurun iradesini sakatlamış ve onun malvarlığında zarara neden olmuştur.
Öte yandan, her yanıltıcı ya da gerçeğe aykırı beyan dolandırıcılık suçu olarak değerlendirilmez. Örneğin, bir satıcının ticari sözleşme ilişkisinde alıcıya, ürünün belirli bir kalitede olduğunu söyleyerek daha düşük nitelikte bir mal teslim etmesi, eğer kasten yanıltıcı bir düzen kurmaya dayanmıyorsa, ayıplı mal teslimi olarak değerlendirilir ve özel hukuk hükümleri çerçevesinde çözümlenir. Bu tür uyuşmazlıklarda dolandırıcılığın unsurları oluşmadığından, ceza hukuku değil, borçlar hukuku devreye girer. Bu ayrım, dolandırıcılık kavramının yalnızca aldatma değil, aynı zamanda belirli bir hile düzeyini ve menfaat teminini içermesi gerektiğini göstermektedir.
DOLANDIRICILIK SUÇU NEDİR?
Dolandırıcılık suçu, bir kimsenin hileli davranışlarla bir başkasını aldatarak, onun veya bir üçüncü kişinin zararına, kendisine veya bir başkasına haksız menfaat sağlaması şeklinde tanımlanan bir suç tipidir. Türk Ceza Kanunu’nun 157. maddesinde düzenlenen bu suç, malvarlığına karşı işlenen suçlar arasında yer alır ve hem bireysel mülkiyeti hem de toplumsal güveni korumayı amaçlar.
Bu suçun oluşabilmesi için üç temel unsurun bir arada bulunması gerekir: failin hileli hareketlerde bulunması, mağdurun bu hile sonucunda yanılgıya düşerek işlem yapması ve bu işlemin sonucunda mağdur açısından bir zararın, fail veya üçüncü bir kişi açısından ise bir yararın meydana gelmesi.
- Basit dolandırıcılık suçu, failin hileli davranışlarla bir kimseyi aldatması, mağdurun veya başkasının zararına olarak kendisine veya başkasına yarar sağlamasıyla oluşur.
- Nitelikli dolandırıcılık suçu ise, suçun kamu kurumlarının araç olarak kullanılması, dini inançların, mesleki unvanların, sosyal güven ilişkilerinin ya da teknolojik araçların kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi halinde söz konusu olur. Bu durumlar, suçu daha ağır hale getirir ve cezai yaptırımı artırır.
Ayrıca, dolandırıcılık suçunun meydana gelmesi için failin haksız bir çıkar elde etmesi gerekir. Eğer fail yalnızca hazırlık hareketlerinde bulunmuş ancak henüz haksız yarar sağlamaya yönelik icra hareketlerine geçmemişse, suç teşebbüs aşamasında kalmış sayılmaz. Teşebbüs aşamasından söz edilebilmesi için hazırlık hareketlerinin tamamlanması ve haksız çıkar elde etmeye yönelik doğrudan icra hareketlerine başlanmış olması gerekir.
Bu yönüyle dolandırıcılık suçu, yalnızca bireysel zarara değil, ekonomik düzenin ve güven esaslı ilişkilerin istikrarına yönelik bir tehdit niteliği taşır ve hem cezai hem de sosyal sonuçları açısından önemlidir.
DOLANDIRICILIK SUÇUNUN UNSURLARI NELERDİR?
Dolandırıcılık suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 157 ve devamı maddelerinde düzenlenen ve malvarlığına karşı işlenen suçlar arasında yer alan bir suç tipidir. Bu suç, failin hileli davranışlarıyla mağduru aldatarak onun veya bir üçüncü kişinin zararına, kendisine veya başkasına haksız bir çıkar sağlaması ile vücut bulur. Serbest hareketli suçlar kategorisinde yer aldığından, farklı şekillerde işlenmesi mümkün olmakla birlikte, her durumda suçun oluşumu üç temel unsurun varlığını zorunlu kılar: hileli hareket, aldatmaya elverişlilik ve zarar unsuru.
Hileli Davranış (Fiili Unsur)
Dolandırıcılık suçunun ayırt edici özelliği olan hile, basit bir yalan veya eksik bilgi vermekten ibaret değildir. Hileli davranış; failin, mağdurun irade serbestisini sakatlayacak ölçüde aldatıcı, planlı ve yoğun nitelikte hareketlerde bulunmasıdır. Bu hareketlerin, mağdurun inceleme ve değerlendirme olanağını bertaraf edecek seviyede olması gerekir.
Hile, dolandırıcılık suçunu diğer malvarlığına karşı işlenen suçlardan ayıran temel unsurdur. Nitekim yalnızca yanlış beyanda bulunmak ya da gerçeği saklamak, dolandırıcılık için yeterli sayılmaz. Hilenin, mağdura zarar vermeye yönelik bir araç olarak kullanılması ve failin bilinçli olarak aldatma kastıyla hareket etmesi gereklidir.
Örneğin, plan kurarak bir kişiden vekalet alınması ve bu vekaletle taşınmazının üçüncü kişiye satılması hem dolandırıcılık suçunu oluşturabilir hem de vekaletin kötüye kullanılması nedeniyle tapu iptali ve tescil davasına konu olabilir.
Aldatmaya Elverişlilik (Subjektif Unsur)
Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Bu unsur, mağdurun içinde bulunduğu koşullar, sosyal ve kültürel durumu, olayın gerçekleştiği bağlam gibi çeşitli etkenler dikkate alınarak somut olay özelinde değerlendirilir. Yargı kararlarında ve öğretide de kabul edildiği üzere, her olayda hilenin aldatıcı olup olmadığı mağdurun bireysel özelliklerine göre belirlenmelidir.
Bu bağlamda, aldatmaya elverişlilik objektif bir değerlendirmeyle değil, mağdurun somut durumuna özgü olarak yapılmalıdır. Aldatmaya elverişli olmayan, yani mağdurun ortalama dikkat ve özenle fark edebileceği nitelikteki basit yalanlar, dolandırıcılık suçu kapsamında değerlendirilemez. Önemli olan, hileli fiilin mağdurun iradesini etkileyecek güce sahip olmasıdır.
Zarar ve Haksız Yarar (Maddi Sonuç)
Dolandırıcılık suçunun tamamlanabilmesi için, mağdurun veya bir üçüncü kişinin malvarlığında bir eksilme (zarar) meydana gelmeli ve bunun karşılığında failin ya da bir başkasının malvarlığında haksız bir artış (yarar) oluşmalıdır. Bu ekonomik zarar ve yarar arasında uygun bir illiyet bağı bulunmalıdır.
Zarar, yalnızca sübjektif bir mağduriyet duygusu değil, objektif olarak ölçülebilir ekonomik bir kayıptır. Aynı şekilde, yarar da hukuken korunan bir menfaatin haksız şekilde temin edilmesi anlamına gelir. Failin kastı ise doğrudan doğruya mağduru zarara uğratma ve bu yolla kendisine veya bir başkasına menfaat sağlama amacına yönelmiş olmalıdır.
Dolandırıcılık suçu, bireyin malvarlığını ve toplumda ekonomik güveni korumayı amaçlayan önemli bir suç tipidir. Suçun oluşumu; hileli bir davranışın varlığı, bu davranışın mağduru aldatmaya elverişli olması ve bu aldatma sonucunda haksız bir yararın sağlanarak ekonomik bir zararın meydana gelmesi koşullarına bağlıdır. Bu unsurların bir arada bulunmadığı durumlarda dolandırıcılık suçundan söz edilemez olup, fiil özel hukuk hükümleri çerçevesinde değerlendirilmelidir.
BASİT DOLANDIRICILIK SUÇUNUN TANIMI (TCK M.157)
Türk Ceza Kanunu’nun 157. maddesinde düzenlenen basit dolandırıcılık suçu, mal varlığına karşı işlenen suçlar arasında yer almakta olup, failin hileli davranışlarla mağduru aldatması ve bu aldatma neticesinde mağdurun veya üçüncü bir kişinin zararına, kendisine veya başkasına haksız bir menfaat temin etmesiyle oluşur. Suçun temelini oluşturan unsur, mağdurun iradesinin hileyle yönlendirilmesi suretiyle gerçekleştirilen hukuka aykırı menfaat teminidir.
Basit dolandırıcılık suçu, seçimlik hareketli bir suç olup çok çeşitli eylem biçimleriyle işlenebilir. Ancak her somut olayda suçun varlığından söz edilebilmesi için üç temel unsurun birlikte gerçekleşmesi gerekir: hileli davranış, aldatma yeteneği ve haksız çıkar.
Hileli davranış, mağdurun karar verme mekanizmasını etkisiz kılacak ölçüde yoğun, planlı ve ustaca olmalıdır. Bu bağlamda, mağdura söylenen her yalan dolandırıcılık suçunu oluşturmaz; yalana eşlik eden davranışların mağdurun inceleme ve sorgulama imkanını ortadan kaldırması aranır.
Hileli davranışın mağduru aldatmaya elverişli olması gerekir. Bu husus, her somut olayın kendi şartları içinde ve mağdurun kişisel özellikleri de dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Kanun koyucu bu konuda genel bir ölçüt belirlememiş, takdiri yargılamayı yapan mercilere bırakmıştır.
Suçun tamamlanabilmesi için, hileli davranışlar sonucunda bir zarar doğmalı ve fail veya bir üçüncü kişi lehine haksız bir menfaat sağlanmalıdır. Zarar unsuru, ekonomik değeri olan bir kaybı ifade ederken, menfaat unsuru da failin elde ettiği hukuka aykırı çıkarı ifade eder. Zarar ile failin eylemi arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır.
Basit dolandırıcılık suçunu nitelikli dolandırıcılıktan ayıran en temel ölçüt, failin suçu işlerken kullandığı araçlardır. Failin; dini duygular, kamu kurumları, kamu görevlisi sıfatı, bilişim sistemleri veya banka/kredi kurumları gibi unsurları kullanmaksızın, yalnızca bireysel yetenekleriyle hileli davranışlarda bulunması, eylemi basit dolandırıcılık kapsamında tutar. Aksi halde, söz konusu fiil TCK’nın 158. maddesi uyarınca nitelikli dolandırıcılık suçu olarak değerlendirilecektir.
Yargıtay kararları ışığında değerlendirildiğinde; evli olduğunu gizleyerek hediye alma, yanlışlıkla yatan parayı geri alma bahanesiyle para talep etme, başkasının güvenini kötüye kullanarak telefon veya para alma gibi eylemler basit dolandırıcılık kapsamında değerlendirilmiştir. Bu örnekler, suçun uygulanma alanının ne denli geniş olduğunu da ortaya koymaktadır.
TCK m.157 uyarınca basit dolandırıcılık suçunun yaptırımı, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ve beş bin güne kadar adli para cezasıdır. Suçun teşebbüs aşamasında kalması halinde, failin kast derecesi ve eylemin icra safhasındaki boyutu dikkate alınarak cezada indirim yapılabilecektir.
NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK SUÇU (TCK M.158) NEDİR?
Türk Ceza Kanunu’nun 158. maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçu, basit dolandırıcılığın temel unsurlarını taşımakla birlikte, failin hileli davranışlarını icra ederken mağdurun güvenini kazanmak veya aldatmayı kolaylaştırmak amacıyla özel araçlar kullanmasıyla ya da belirli nitelikli hallere bağlı olarak ortaya çıkan bir suç tipidir. Bu yönüyle, nitelikli dolandırıcılık suçu, failin dolandırıcılık eylemini daha kapsamlı ve genellikle daha etkili yöntemlerle gerçekleştirmesi sonucunda oluşur.
Nitelikli dolandırıcılıkta fail, mağdurun algı, güven ve hassasiyet gibi zaaflarından yararlanarak hileli davranışlarını güçlendirmek suretiyle eylemini icra eder. Bu bağlamda, suçun gerçekleşebilmesi için sadece hile ve aldatmanın varlığı değil, aynı zamanda hileli hareketlerin belirli araçların kullanılması veya mağdurun özel durumunun istismar edilmesi gibi nitelikli özelliklerin bulunması gerekir.
Kanun maddesinde belirtilen bu nitelikli hallere, dini duyguların istismarı, mağdurun içinde bulunduğu zor durum, algılama yeteneğinin zayıflığı, kamu kurumlarının araç olarak kullanılması veya zararına işlenmesi, basın-yayın organlarının sağladığı imkanların kullanılması, bilişim sistemleri ve finans kurumlarının suça araç edilmesi, ticari faaliyetler sırasında işlenmesi, serbest meslek mensuplarının mesleğine duyulan güvenin kötüye kullanılması ile sigorta bedelinin haksız olarak tahsil edilmesi gibi durumlar örnek teşkil etmektedir.
Bu özellikler, nitelikli dolandırıcılık suçunu, basit dolandırıcılıktan ayırmakta ve suçun toplumsal zararını artırmaktadır. Nitelikli hallerin varlığı halinde, failin suçu işlemek için başvurduğu yöntemler daha ağır ve toplumu daha fazla etkileyen nitelikte olduğu için, ceza da genellikle daha ağırdır.
Nitelikli dolandırıcılık suçunun her bir hali, ayrı ayrı incelenmesi gereken ve somut olaya özgü değerlendirmeler gerektiren özel koşullardır. Bu nedenle, her bir nitelikli hal özel başlıklar altında ayrıntılı olarak ele alınmalıdır.
Dolandırıcılık Suçunun Dinin İstismarı Suretiyle İşlenmesi (TCK m.158/1-a)
Dinin istismarı suretiyle dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için, dini inançların ve duyguların aldatma aracı olarak kullanılması gerekir. Bu kapsamda fail, dini değerleri, inançları veya başkalarına iyilik yapma duygularını kötüye kullanarak haksız menfaat sağlamalıdır.
Dinin veya mezhebin hangisi olduğu önemli olmayıp, fitre, zekat, dini yardım gibi gerekçelerle haksız para toplama örneklerinde bu nitelikli halin gerçekleştiği kabul edilir. Yargıtay kararları, dini inanç ve duygulara dayanarak aldatmanın bu suçu oluşturduğunu vurgulamaktadır.
Kişinin İçinde Bulunduğu Tehlikeli Durum veya Zor Şartlardan Yararlanılarak Dolandırıcılık (TCK m.158/1-b)
Bu nitelikli halde, mağdurun içinde bulunduğu tehlikeli veya zor şartlar, suçu ağırlaştıran bir unsur olarak değerlendirilir. Doğal afet, kaza, hastalık gibi durumlarda mağdurun çaresizliği ve savunmasızlığı, failin hileli davranışlarını kolaylaştırır.
Yargıtay, mağdurun zor durumda olup olmadığını olayın koşullarına göre ve objektif ile subjektif kriterlerle incelemekte; somut şartları göz önünde bulundurarak değerlendirme yapmaktadır.
Kişinin Algılama Yeteneğinin Zayıflığından Yararlanılması (TCK m.158/1-c)
Mağdurun yaşlılık, akıl hastalığı, sarhoşluk, zihinsel engel ya da benzeri nedenlerle algılama yeteneğinin zayıflığı, failin haksız menfaat sağlamasında nitelikli hal olarak kabul edilir. Bu durumda, mağdurun bilişsel kapasitesinin yetersizliği bilinerek hile yapılması, suçun cezasını artıran bir unsurdur. Yargıtay kararları, algılama yeteneği zayıf mağdurların özellikle korunması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Araç Olarak Kullanılması (TCK m.158/1-d)
Dolandırıcılık suçu, kamu kurum veya kuruluşlarının maddi varlıkları (resmi evrak, basılı kağıt, tanıtım kartları gibi) kullanılarak işlenirse, bu durum nitelikli hal olarak değerlendirilir. Bu madde; kamu kurumu statüsündeki meslek kuruluşları, siyasi partiler, dernek ve vakıfların araç olarak kullanılmasını da kapsar. Yargıtay içtihatları, bu tür araçların hile amacıyla kullanılması halinde, TCK 158/1-d maddesinin uygulanması gerektiğini açıkça belirtmektedir.
Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Zararına Dolandırıcılık (TCK m.158/1-e)
Suçun bu şeklinde, kamu kurum ve kuruluşlarına karşı doğrudan zarar verilmesi söz konusudur. Fiilin, kamu kurumlarının malvarlığına zarar verme amacıyla işlenmesi gerekir. Hakkı olmayan kamu kaynaklarının alınması veya borcun geri ödenmemesi gibi durumlar bu kapsamda değerlendirilir. Ancak, kamu zararının bulunmadığı hallerde bu nitelikli halin oluştuğundan söz edilemez.
Bilişim Sistemlerinin Kullanılması Suretiyle Dolandırıcılık (TCK m.158/1-f)
Bilgisayar, internet, sosyal medya gibi bilişim sistemlerinin dolandırıcılıkta araç olarak kullanılması halinde, fail nitelikli dolandırıcılıktan sorumlu tutulur. Bu maddede önemli olan, bilişim sisteminin kendisinin değil, insanların aldatılmasında bir araç olarak kullanılmasıdır.
Sistem üzerinden gerçekleştirilen eylemler, klasik dolandırıcılığa kıyasla daha hızlı ve daha yaygın zarar verebilir. Yargıtay kararları, bilişim sistemlerinin kullanıldığı dolandırıcılıkları TCK 158 kapsamında değerlendirmektedir.
Banka veya Kredi Kurumlarının Araç Olarak Kullanılması (TCK m.158/1-f)
Bankalar veya kredi kurumları, dolandırıcılıkta araç olarak kullanıldığında, bu nitelikli hal devreye girer. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, bankanın ya da kredi kurumunun doğrudan araç olarak kullanılmasıdır; yalnızca ödeme aracı olarak kullanılması bu kapsamda değerlendirilmez.
Failin, banka görevlisini hileyle kandırması ve bankanın güvenine dayanarak dolandırıcılık yapması durumunda suç, nitelikli hale gelir. Yargıtay kararları, banka ya da kredi kurumlarının olaydaki rolünü somut olarak değerlendirerek hüküm kurmaktadır.
Basın ve Yayın Araçlarının Sağladığı Kolaylıktan Yararlanmak Suretiyle Nitelikli Dolandırıcılık (TCK 158/1-g)
Basın ve yayın organlarının geniş kitlelere aynı anda ulaşabilme özelliği, dolandırıcılık suçunun işlenmesini kolaylaştırmakta ve eylemin aldatıcılık boyutunu derinleştirmektedir. TCK 6. maddesi uyarınca bu kapsam, yalnızca yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim araçlarını içerir; bireysel iletişim araçları bu kapsamın dışındadır.
Dolayısıyla, failin basın aracılığıyla gerçek dışı bilgiler yayınlayarak mağduru aldatması halinde bu nitelikli hal oluşur. Suçun işlenişinde kullanılan kitle iletişim aracının fail tarafından bizzat kullanılması gerekmez; önemli olan, bu aracın suçu kolaylaştırıcı işlev görmesidir.
Tacir, Şirket veya Kooperatif Yöneticilerinin İşlediği Nitelikli Dolandırıcılık (TCK 158/1-h)
Bu nitelikli hal, yalnızca ticari şirketlerin yöneticileri veya bu şirketler adına hareket eden kişiler ile kooperatif yöneticileri tarafından işlenen dolandırıcılıkları kapsar. Failin tacir ya da şirket yöneticisi olması tek başına yeterli değildir; hileli eylemin ticari faaliyetler kapsamında gerçekleştirilmiş olması gerekir. Örneğin, şahıs işletmesi işletenler bu kapsama girmez.
Serbest Meslek Sahiplerinin Mesleki Güveni Kötüye Kullanması (TCK 158/1-i)
Avukat, doktor, mühendis gibi serbest meslek mensuplarının, mesleki itibar ve güvene dayalı konumlarını suiistimal ederek dolandırıcılık yapmaları halinde, suç nitelikli hale gelir. Serbest meslek faaliyeti, ticari olmaktan ziyade kişisel mesai ve uzmanlığa dayalı işler olarak tanımlanır. Bu nedenle, ticari işletme kapsamında olmayan meslek sahiplerinin işlediği dolandırıcılıklar bu bent kapsamındadır.
Kredi Açılmasını Sağlamak Amacıyla Nitelikli Dolandırıcılık (TCK 158/1-j)
Bankalardan veya kredi kurumlarından kredi temin etmek amacıyla mali bilgilerde sahtecilik yapılması veya yanıltıcı evrak sunulması halinde bu suç gerçekleşir. Sahte kimlik belgeleriyle kredi başvurusunda bulunmak veya finansal tabloları tahrif ederek kredi sağlamak bu suça örnek teşkil eder.
Sigorta Bedelini Almak Amacıyla Nitelikli Dolandırıcılık (TCK 158/1-k)
Sigorta şirketlerinden haksız yere ödeme almak için düzenlenen sahte belgeler veya hileli başvurular, bu kapsamda değerlendirilir. Bu suçun faili yalnızca sigorta yaptıran kişi değil, sigorta şirketinden haksız yarar elde etmeye çalışan herkes olabilir. Ancak, bedelin henüz talep edilmediği aşamada yapılan hazırlık hareketleri suç teşkil etmez.
Kamu Görevlisi, Banka, Sigorta veya Kredi Kurumu Çalışanı Olduğunu İddia Ederek Dolandırıcılık (TCK 158/1-l)
Failin, kendini kamu görevlisi veya finansal kurum çalışanı gibi tanıtmak suretiyle güven yaratması yoluyla gerçekleştirdiği dolandırıcılıklar, bu bent kapsamında cezalandırılır.
Bu düzenleme, özellikle telefon dolandırıcılığı gibi yaygın yöntemlerle mücadele amacıyla kanuna eklenmiştir. Fail gerçekten bu sıfatlara sahip olmasa bile, bu unvanları hile aracı olarak kullanması, mağdurun sorgulama ihtimalini azaltır ve eylemi inandırıcı kılar.
Kamu Görevlileriyle İlişkisi Olduğunu İddia Ederek Dolandırıcılık (TCK 158/2)
Failin, kamu görevlileriyle bağlantısı olduğunu veya etkili bir kişi olduğunu iddia ederek, bir işin yapılmasını sağlamak amacıyla para ya da menfaat talep etmesi durumunda bu nitelikli dolandırıcılık suçu oluşur. Burada önemli olan, kamu görevlisinin gerçekten var olup olmaması ya da işin yapılabilirliği değil; failin beyanlarıyla mağdurun aldatılmasıdır.
Hukuki İlişkiye Dayanan Alacağı Tahsil Amacıyla Dolandırıcılık Suçu (TCK m.159)
Hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla dolandırıcılık suçunda, takibat mağdurun şikayetine bağlıdır. Suçun oluşabilmesi için, fail ile mağdur arasında dolandırıcılık fiilinden önce kurulmuş geçerli bir hukuki ilişkinin bulunması gerekir. Sonradan ve hileli şekilde yapılan işlemler tek başına bu ilişkiyi doğurmaz.
Mağdurun şikayeti üzerine, fail hakkında 6 aydan 1 yıla kadar hapis veya adli para cezası verilebilir; mahkeme bu iki yaptırımdan yalnızca birini uygulayabilir. Yargıtay kararlarına göre, bu suçun oluşup oluşmadığını belirleyebilmek için taraflar arasındaki alacak ilişkisi ve dayanaklarının ayrıntılı olarak incelenmesi; gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılması gereklidir.
DOLANDIRICILIK DAVASI NASIL AÇILIR?
Dolandırıcılık suçu, bir kimsenin hileli davranışlarla bir başkasını aldatarak onun veya başkasının malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunmasına neden olması suretiyle işlenen bir suçtur. Bu suçun öğrenilmesiyle birlikte ceza soruşturması başlatılabilir. Ceza yargılaması sistemi içinde mağdurun bireysel olarak dava açması söz konusu değildir; dolandırıcılık suçlarında kamu davası, savcılık makamı tarafından yürütülür.
Mağdurun yapması gereken, suça ilişkin bilgileri içeren bir dilekçe ile Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk birimlerine başvuruda bulunmaktır. Bu başvuru üzerine soruşturma süreci başlar ve yeterli delil bulunması halinde savcılık kamu davası açar. Aşağıda dolandırıcılık davasının açılması süreci aşamalarıyla açıklanmıştır.
Suç Duyurusu ve Şikayet
Dolandırıcılık suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda malvarlığına yönelik suçlar arasında düzenlenmiş olup, takibi şikayete bağlı olmayan suçlar kapsamındadır. Bu nedenle, savcılık makamı suçu öğrenir öğrenmez re’sen soruşturma yürütmek zorundadır. Dolayısıyla, dolandırıcılık suçunda bir şikayet süresi bulunmamakla birlikte, dava zamanaşımı süresi dikkate alınmalıdır. Basit dolandırıcılık suçu için bu süre 8 yıl, nitelikli dolandırıcılık suçu için ise 15 yıldır. Suçun bu süre içinde savcılığa bildirilmesi gerekmektedir. Şikayet hakkının etkili bir şekilde kullanılabilmesi için, dolandırıcılığa uğrayan kişinin derhal kolluk kuvvetlerine ya da Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurması önem arz eder.
Uzlaşma Teklifi
Basit dolandırıcılık suçu (TCK m.157), uzlaşma prosedürü kapsamındaki suçlardan biridir. Bu suça ilişkin soruşturma veya kovuşturma başlamadan önce uzlaşma prosedürü uygulanmak zorundadır. Basit dolandırıcılık suçu kamu adına soruşturulduğundan dolayı arabuluculuk süreci uygulanmaz, uzlaştırma sürecine tabidir. Taraflar arasında uzlaşma sağlanırsa ceza yargılamasına devam edilmez. Uzlaşma sağlanamazsa yargılama süreci devam eder. Buna karşılık, nitelikli dolandırıcılık suçu (TCK m.158) uzlaşma kapsamı dışındadır. Bu nedenle doğrudan soruşturma ve kovuşturma yürütülür.
Dolandırıcılık Suçunda Soruşturma Aşaması
Dolandırıcılık suçunda soruşturma, şikayet üzerine ya da savcılığın re’sen harekete geçmesiyle başlar. Soruşturma aşamasında olayla ilgili deliller toplanır; tanıklar dinlenebilir, kamera kayıtları, banka hareketleri gibi belgeler incelenir ve gerektiğinde bilirkişi raporlarına başvurulur. Delillerin toplanmasının ardından Cumhuriyet savcısı, suçun işlendiğine kanaat getirirse iddianame düzenler ve bunu yetkili ceza mahkemesine sunar.
Dolandırıcılık Suçunda Dava Aşaması
Mahkeme iddianameyi kabul ettiğinde, dolandırıcılık davası resmi olarak başlamış olur. Dava sürecinde hem mağdur hem de sanık ifadelerini sunar, varsa tanıklar dinlenir ve taraflar ellerindeki delilleri mahkemeye ibraz eder. Yargılama sonunda Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki görüşünü (mütalaa) sunar.
Hakim, tüm delilleri ve savunmaları değerlendirdikten sonra, sanık hakkında beraat veya mahkumiyet kararı verir. Mahkumiyet halinde ceza miktarı belirlenir ve gerekirse cezanın ertelenmesi, HAGB veya adli para cezasına çevrilme gibi bireyselleştirme kurumları uygulanabilir.
DOLANDIRICILIK DAVASINDA GÖREVLİ MAHKEME VE ZAMANAŞIMI
Türk Ceza Kanunu’nun 66. maddesi uyarınca dolandırıcılık suçunda dava zamanaşımı süresi, suçun vasfına göre farklılık göstermektedir. Basit dolandırıcılık suçu açısından zamanaşımı süresi sekiz yıl iken, nitelikli dolandırıcılık suçu bakımından bu süre on beş yıldır. Zamanaşımı süresi, suçun işlendiği tarihten itibaren işlemeye başlar ve belirlenen sürenin dolması halinde artık ceza davası açılamaz, açılmış dava sürdürülse bile hüküm verilemez. Bununla birlikte zamanaşımını durduran veya kesen haller Kanunda ayrıca düzenlenmiştir. Bu nedenle, zamanaşımı süresi her somut olay özelinde değerlendirilmelidir; bu konuda uzman bir hukukçudan görüş alınması önem arz eder.
Görevli mahkeme belirlenirken de suçun niteliği dikkate alınır. Basit dolandırıcılık suçu (TCK m.157) bakımından görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemesi iken, nitelikli dolandırıcılık suçları (TCK m.158) Ağır Ceza Mahkemesinin görev alanına girer. Görevli mahkemenin doğru tespiti, yargılamanın geçerliliği açısından büyük önem taşır.
DOLANDIRICILIK SUÇUNUN CEZASI NEDİR?
Türk Ceza Kanunu’nda dolandırıcılık suçu, failin hileli davranışlarla bir kimseyi aldatarak onun veya başkasının zararına, kendisine veya bir başkasına yarar sağlaması şeklinde tanımlanmakta ve suçun basit ve nitelikli halleri ayrı ayrı düzenlenmektedir. Bu çerçevede dolandırıcılık suçu, hukuki sistemde hem cezalandırıcı hem de caydırıcı yönüyle önemli bir yere sahiptir. Dolandırıcılık suçu ile birlikte işlenen hakaret suçu, şantaj suçu vb. diğer suçlar ayrıca cezalandırılır.
Basit Dolandırıcılık Suçunun Cezası (TCK m.157)
Basit dolandırıcılık suçu bakımından, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 157. maddesi uyarınca faile bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası verilmesi öngörülmektedir. Bu yaptırımların her ikisi birden uygulanır; yani hapis ve adli para cezası arasında bir seçim yapılmaz, fail her iki cezaya birlikte muhatap olur.
Adli para cezasının miktarı, suçla doğrudan bağlantılı olarak ortaya çıkan maddi zarar dikkate alınarak hâkim tarafından belirlenir. Bu yaklaşım, suçtan elde edilen menfaatin hukuk düzeni içindeki karşılığını yansıtarak, mağdurun zararının etkili bir biçimde giderilmesini de amaçlamaktadır.
Nitelikli Dolandırıcılık Suçunun Cezası (TCK m.158)
Nitelikli dolandırıcılık suçu, failin dolandırıcılık fiilini belirli vasıtaları kullanarak veya belirli kişilere karşı daha ağır sonuçlar doğuracak şekilde işlemesi halinde oluşur. 24 Kasım 2016 tarihine kadar işlenen eylemler bakımından ceza, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası iken; bu tarihten sonra yapılan yasal değişiklikle birlikte, 6763 sayılı Kanun ile TCK’nın 158. maddesi yeniden düzenlenmiş ve ceza aralığı üç yıldan on yıla kadar hapis ile beş bin güne kadar adli para cezası şeklinde yükseltilmiştir.
Bununla birlikte, kanunda özel olarak belirtilen bazı ağırlaştırıcı sebeplerin varlığı halinde, cezanın alt sınırı daha da yukarı çekilmiştir. Örneğin suçun kamu kurumlarının zararına olarak, bilişim sistemleri ya da bankalar gibi güven temelli kurumlar kullanılarak işlenmesi halinde, hapis cezasının alt sınırı dört yıl olup, adli para cezası da suçtan elde edilen menfaatin en az iki katı kadar olmalıdır. Bu düzenlemeler, dolandırıcılık suçunun sistematik ve profesyonel biçimde işlenmesini önlemeye yönelik ağırlaştırılmış yaptırımlar içermektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2013/51 sayılı kararında da ifade edildiği üzere, nitelikli dolandırıcılık suçunda hükmolunan adli para cezası, önce gün karşılığı belirlenip, gerekirse takdiri indirim uygulanarak TCK m.52 kapsamında hesaplanmalı, ancak ulaşılan miktar suçtan sağlanan menfaatin iki katından az ise bu miktar zorunlu olarak artırılmalıdır. Böylece kanun koyucu, hem suçtan caydırmayı hem de hukuki güvenliği sağlamayı amaçlamaktadır.
Bu kapsamda dolandırıcılık suçları, mağdurların ekonomik varlıklarını doğrudan hedef alması nedeniyle, ağır sonuçlar doğurabilecek nitelikte olup, ceza hukukunun koruma alanı içerisinde özel öneme sahiptir. Kanun koyucu, failin eylem biçimine, kullandığı araçlara ve mağdurun konumuna göre ceza miktarlarını değiştirerek, orantılılık ve adalet ilkeleri doğrultusunda etkili bir yaptırım rejimi oluşturmuştur.
Dolandırıcılık Suçunda Cezayı Artıran Haller (TCK m.158/3)
6763 sayılı Kanun ile 24.11.2016 tarihinden itibaren işlenen dolandırıcılık suçlarında cezalar, bazı ağırlaştırıcı koşulların varlığı halinde artırılmaktadır. Bu artırımlar hem basit (TCK m.157) hem de nitelikli dolandırıcılık (TCK m.158) suçları için geçerlidir.
1- Dolandırıcılık Suçunun Üç veya Daha Fazla Kişiyle İşlenmesi Durumu
Suçun en az üç kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde ceza yarı oranında artırılır.
Bu durumda:
- Basit dolandırıcılık için ceza:1,5 yıldan 7,5 yıla kadar hapis, 500 güne kadar adli para cezası.
- Nitelikli dolandırıcılık için ceza: 4,5 yıldan 15 yıla kadar hapis, 500 güne kadar adli para cezası.
Eğer suç şu şekillerde işlenmişse, ceza alt sınırı en az 6 yıl olur:
- Kamu kurumlarını zarara uğratma
- Bilişim sistemlerini, banka veya kredi kurumlarını araç olarak kullanma
- Haksız kredi veya sigorta bedeli temini
- Kendini kamu görevlisi veya banka/sigorta çalışanı olarak tanıtma
2- Dolandırıcılık Suçunun Suç Örgütü Faaliyeti Kapsamında İşlenmesi Durumu
Eğer dolandırıcılık suçu, suç işlemek amacıyla kurulan bir örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmişse ceza bir kat artırılır.
Bu durumda:
- Basit dolandırıcılık için ceza: 2 yıldan 10 yıla kadar hapis, 10.000 güne kadar adli para cezası.
- Nitelikli dolandırıcılık için ceza:6 yıldan 20 yıla kadar hapis, 10.000 güne kadar adli para cezası.
Yukarıda sayılan ağırlaşmış haller örgüt faaliyetiyle işlenmişse, cezanın alt sınırı en az 8 yıl olacaktır.
Bu düzenlemelerle birlikte, suça katılan kişi sayısı ve örgütlü suç yapısı gibi unsurlar, dolandırıcılık suçunun yaptırımını doğrudan etkileyen ağırlaştırıcı sebepler arasında yer almaktadır.
Dolandırıcılık Suçunda Etkin Pişmanlık (Ceza İndirimi)
Etkin pişmanlık, failin işlediği suçtan dolayı pişmanlık duyarak mağdurun zararını karşılaması halidir. Dolandırıcılık, etkin pişmanlık uygulanabilen malvarlığı suçlarındandır.
Eğer fail:
- Soruşturma aşamasında (dava açılmadan önce) zararı giderirse, cezasında 2/3 oranında indirim
- Kovuşturma aşamasında (dava açıldıktan sonra, hükümden önce) zararı giderirse, cezasında 1/2 oranında indirim yapılabilir.
Zararın karşılanması, suç konusu malın iadesi veya bedelinin ödenmesiyle mümkündür.
Etkin pişmanlık hükümlerinden yalnızca faili değil, suça azmettiren ya da yardım eden kişiler de yararlanabilir.
Dolandırıcılık Suçunda Cezanın Ertelenmesi, Adli Para Cezasına Çevrilmesi ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB)
Dolandırıcılık suçu bakımından hükmedilecek yaptırımlar, ceza adalet sisteminde bireyselleştirme ilkesi doğrultusunda farklı ceza muhakemesi kurumları aracılığıyla uyarlanabilir. Bu kapsamda, cezanın ertelenmesi, adli para cezasına çevrilmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi uygulamalar gündeme gelebilir.
Adli para cezası, hapis cezasının yerine veya onunla birlikte hükmolunabilen bir yaptırım türü olup, özellikle basit dolandırıcılık suçlarında mahkemece takdir edilecek şartların varlığı halinde hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi mümkündür.
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) ise, sanık hakkında verilen mahkumiyet kararının, belirli bir denetim süresi boyunca açıklanmasının ertelenmesini ve bu süre içinde yükümlülüklere uygun davranılması halinde hükmün ortadan kaldırılmasını sağlayan bir ceza muhakemesi kurumudur. Hem basit hem de nitelikli dolandırıcılık suçları yönünden, HAGB kararı verilmesi hukuken mümkündür.
Cezanın ertelenmesi, mahkemece verilen hapis cezasının infazının, belirli koşullar altında ertelenerek hükümlünün sosyal yaşam içinde denetim süresini iyi halli olarak geçirmesi halinde cezanın çekilmiş sayılmasını sağlayan bireyselleştirme mekanizmasıdır. Dolandırıcılık suçundan verilen hapis cezaları hakkında erteleme kararı verilmesi de şartların varlığı halinde mümkündür.
Bu kurumlar, failin kişisel özellikleri, suçun niteliği ve yargılama sürecindeki tutumu dikkate alınarak, cezanın fail üzerinde daha yapıcı ve topluma uyum sağlayıcı bir şekilde uygulanmasını hedeflemektedir.
YASAL UYARI: Web sitemizde yer alan makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Orbay Çokgör’e aittir ve tüm makaleler elektronik imzalı zaman damgalı olarak hak sahipliğinin tescil edilmesi amacıyla yayınlanmaktadır. Sitemizdeki makalelerin, kaynak link vermeden kopyalanarak veya özetlenerek başka web sitelerinde yayınlanması durumunda, hukuki ve cezai işlem yapılacaktır.