MİRASTAN MAL KAÇIRMA DURUMUNDA MURİS MUVAZAASI DAVASI
Türk kültüründe miras, toplumsal yapının ve aile ilişkilerinin önemli bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Türk toplumunun güçlü aile yapısı ile örf ve adetlere atfettiği değer, mirasa ilişkin bakış açısını diğer toplum ve hukuk sistemlerinden farklı kılmaktadır. Bu bağlamda miras, yalnızca maddi bir değer olarak değil, aynı zamanda aile içi ilişkilerin ve kuşaklar arası bağların bir yansıması olarak da değerlendirilmektedir.
Özellikle mirastan mal kaçırma olgusu, Türk miras hukukunda ve aile yapısında hassasiyet arz eden bir konudur. Zira bu tür eylemler, aile içi dengeleri zedeleyebilmekte ve mirasçılar arasında hukuki ve duygusal çatışmalara yol açabilmektedir.
Her ne kadar miras bırakanın iradesine saygı temel ilke olarak kabul edilse de, bazı durumlarda yasal düzenlemeleri bertaraf etmek amacıyla miras bırakan veya mirasçılar tarafından hukuka aykırı işlemler yapılabilmektedir. Bu tür işlemler sonucunda, miras hakkı ihlal edilen mirasçılar mağduriyet yaşayabilmekte ve haklarını korumak için yasal yollara başvurmak durumunda kalmaktadır.
Sonuç olarak, mirastan mal kaçırma, gerek hukuki gerekse sosyolojik açıdan Türk miras hukukunda sıkça karşılaşılan ve tartışmalara konu olan bir olgu olarak değerlendirilmektedir. Miras bırakanın vefatından sonra, mirasçıların haklarının kanun çerçevesinde korunması zorunluluk arz etmekte, ancak buna rağmen mirasın paylaşımı sürecinde çeşitli usulsüzlük ve haksızlık iddiaları gündeme gelebilmektedir. Bu sebeple hukuki sürece başlamadan önce avukat desteği almak önem arz etmektedir.
MİRASTAN MAL KAÇIRMA NE DEMEKTİR?
Mirastan mal kaçırma, miras bırakanın, sağlığında yaptığı hukuki işlemler aracılığıyla mirasçıların yasal paylarını azaltmayı veya ortadan kaldırmayı amaçlamasıdır. Bu durum, miras bırakanın mirasçılar arasında dengeyi bozması nedeniyle Türk miras hukukunda özel bir önem taşımaktadır. Burada asıl sorun, yapılan işlemin şeklen geçerli görünmesine rağmen, özünde mirasçıların miras hakkını bertaraf etmeye yönelik iradeyi barındırmasıdır.
Mirastan mal kaçırma farklı şekillerde ortaya çıkabilmektedir. En yaygın örnek, miras bırakanın taşınmazını gerçek bir satış söz konusu olmaksızın, satış göstererek bir mirasçısına veya üçüncü kişiye devretmesidir. Bu durumda görünürde satış işlemi yapılmış olsa da gerçekte herhangi bir bedel ödenmemekte ve amaç, diğer mirasçıların miras hakkını ortadan kaldırmaktır. Benzer şekilde, miras bırakanın bir üçüncü kişiye vekalet vererek mallarını elden çıkarması veya herhangi bir ekonomik gerekliliği olmamasına rağmen malvarlığını sağlığında dağıtması, muris muvazaasının tipik görünümlerindendir.
Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, mirastan mal kaçırma olgusunun yalnızca açıkça haksız niyet içeren işlemlerle sınırlı olmamasıdır. Miras bırakan, kimi zaman aile içindeki dengeleri gözettiğini düşünerek, kimi zaman da belirli bir mirasçıya ayrıcalık tanımak amacıyla bu tür işlemlere başvurabilmektedir. Ancak her iki durumda da sonuç değişmemekte; mirasçılar arasındaki kanuni paylaşım düzeni zarar görmektedir.
Dolayısıyla, mirastan mal kaçırma kavramı yalnızca hukuki açıdan değil, miras bırakanın iradesi ile kanuni miras düzeni arasındaki çatışmayı somutlaştıran bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle kavramın, yalnızca şekli işlemler üzerinden değil, aynı zamanda işlemin ekonomik gerekçeleri, aile bağları ve miras bırakanın gerçek iradesi üzerinden değerlendirilmesi gerekmektedir.
MİRASTAN MAL KAÇIRMA NASIL TESPİT EDİLİR?
Mirastan mal kaçırma, hem harici yollarla hem de yargı mercileri aracılığıyla tespit edilebilmektedir. Mirasçılar, mirastan mal kaçırıldığından şüphelendiklerinde, kendileri veya vekilleri aracılığıyla tapu sicil sorgulaması, ticari işletmeler için ticaret sicil kayıtlarının incelenmesi, fikri mülkiyet hakları ve marka tescillerinin incelenmesi ya da miras bırakanın banka hesap hareketlerinin araştırılması gibi işlemlerle durum hakkında bilgi edinebilirler. Ancak mirasbırakanın aktif ve pasif malvarlığı haricen tespit edilirken kişisel verilerin gizliliği sebebiyle bazı zorluklarla karşılaşılabilir. Bu sebeple mirastan mal kaçırmayı tespit etmenin en kesin ve hukuken bağlayıcı yolu, “mirasın tespiti davası” açmaktır.
Mirasın tespiti davası, miras bırakanın tereke üzerindeki tüm tasarruflarının ayrıntılı biçimde incelenmesini sağlar. Bu dava kapsamında mahkeme, miras bırakanın yaptığı tüm işlemleri ve resmi kayıtları ilgili kurumlardan talep eder, ayrıca muvazaalı (danışıklı) işlemleri ortaya çıkarma yetkisine sahiptir. Böylelikle, mirasçıların miras hakkının ihlal edilmesini engellemek ve kaçırılan malları tespit etmek mümkün olmaktadır.
Özellikle, miras bırakanın ölümünden sonra tereke üzerinde yapılan tasarrufların haricen belirlenmesinin mümkün olmadığı hallerde, terekenin tespiti davası en etkili hukuki yol olarak öne çıkmaktadır. Mahkeme sürecinde, gerekli görüldüğünde bilirkişi incelemeleri ve tanık beyanları da değerlendirilerek, miras bırakanın mallarını başkalarına devretmesi, mülkleri saklaması veya muvazaalı şekilde elden çıkarması gibi işlemler aydınlatılmaktadır.
MUVAZAA NEDİR?
Muvazaa, tarafların gerçek iradelerini gizleyerek, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla görünüşte geçerli olan, ancak kendi aralarında hüküm ifade etmeyen bir sözleşme yapma konusunda anlaşmalarıdır. Bu bağlamda, tarafların yaptığı işlem şeklen geçerli görünse de, gerçekte tarafların iradesini yansıtmamakta ve gizli bir hukuki ilişkiyi örtmektedir.
Örneğin, boşanma sürecinde mal paylaşımına tabi olmamak amacıyla taşınmazını boşanma davası açılmadan önce tapuda satış yoluyla üçüncü kişilere devreden eş, muvazaalı bir işlem gerçekleştirmiş olur. Bu durumda, görünüşteki satış işleminin ardında gerçekte mal paylaşımında diğer eşin hakkını azaltma iradesi bulunmaktadır. Dolayısıyla, taraflar arasında görünüşte yapılan satış işlemi ile bunun arkasındaki gizli anlaşma hukuken geçersizdir.
Bir diğer örnek olarak alacaklıların icra yoluyla haciz koymasını engellemek amacıyla taşınmazını tapuda satış göstererek üçüncü kişilere devreden ya da danışıklı olarak taşınmazına ipotek tesisi yapan borçlu, muvazaalı bir işlem yapmış olur. Bu durumda, görünüşte yapılan satışın arkasında gerçekte alacaklılardan mal kaçırma iradesi vardır. Dolayısıyla, satış işlemi ile bunun arkasındaki gizli anlaşma hukuken geçersiz kabul edilir.
Muvazaa koşullarının oluşabilmesi için üç temel unsurun bir arada bulunması gerekir:
- Tarafların gerçek amaçları ile yaptıkları işlem arasında bilerek ve isteyerek bir uyumsuzluk bulunmalıdır.
- Üçüncü kişileri aldatma amacı mevcut olmalıdır.
- Tarafların muvazaalı işlem yapma konusunda anlaşmaları gerekir.
Miras hukuku bağlamında ele alındığında, muvazaa olgusu “muris muvazaası” olarak adlandırılmaktadır. Muris (miras bırakan), mirasçılarını mirastan yoksun bırakmak amacıyla taşınmaz mallarını karşılıksız kazandırmalar yoluyla devredebilir. Bu tür işlemler, çoğu zaman satış sözleşmesi ya da ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi gösterilerek, malların el değiştirmesi sağlanır. Ancak bu tür muvazaalı işlemler, mirasçıların miras hakkını ihlal ettiği için hukuken geçersizdir. Mirastan mal kaçırma amacıyla devredilen taşınmazların gerek haricen tespiti gerekse mahkeme aracılığıyla tespiti için gayrimenkul avukatı desteği almak yarar sağlayacaktır.
MURİS MUVAZAASI NEDİR?
Muris muvazaası, bir kişinin mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla yaptığı karşılıksız kazandırmaları (bağışları), satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi göstermesi durumudur. Muris muvazaasının varlığından söz edilebilmesi için, miras bırakanın açık bir şekilde mirastan mal kaçırma kastıyla hareket etmiş olması gerekir. Genel muvazaa hallerinde taraflar, yaptıkları işlemi üçüncü kişileri aldatmak amacıyla farklı bir sözleşme ile gizlerken; muris muvazaasında, aldatılmak istenen kişiler mirasçılar veya mirasçılardan bir kısmıdır.
Muris muvazaasının gerçekleşmesi belirli koşulların varlığını gerektirir. Öncelikle, görünüşte bir işlem yapılmalı; fakat bu işlem, murisin gerçek iradesini yansıtmamalıdır. Ayrıca, murisin amacı mirasçıları yasal haklarından mahrum bırakmak olmalıdır. Bunun yanında, murisin taraflarla arasında bir muvazaa sözleşmesi yapmış olması aranır. Bu tür sözleşmelerin yazılı şekilde yapılması şart olmayıp, sözlü olarak da geçerlilik kazanabilmektedir.
Muris muvazaasını ilgilendiren bir diğer önemli koşul ise gizli işlemin varlığıdır. Tarafların gerçek iradesini yansıtan bu gizli işlem, genellikle bağışlama niteliğindedir. Ancak, bağış işlemi kanunda öngörülen şekil şartlarına uygun olarak yapılmadığında geçersiz kabul edilir. Dolayısıyla, muris muvazaasında görünüşte yapılan işlem ile gizli işlem arasındaki farklılık, mirasın hukuki paylaşımını engelleyen en önemli unsurlardan biridir.
Miras Muvazaasının Unsurları Nelerdir?
Miras muvazaası, miras bırakanın mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yaptığı karşılıksız kazandırmaları (bağışları), satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi göstermesi ile ortaya çıkan hukuki bir olgudur. Bu tür işlemlerin temel amacı, özellikle saklı paylı mirasçıların ileride tenkis davası açarak yasal miras haklarını talep etmelerini engellemektir. Dolayısıyla miras bırakan, gerçekte bağışlamak istediği malları satış işlemi gibi göstererek mirasçılarının hak aramasını önlemeye çalışır. Mirastan mal kaçırma davaları ise, muvazaanın unsurlarının varlığını incelemeye yöneliktir.
1. Görünüşteki İşlem
Görünüşteki işlem, murisin gerçek iradesine uymayan ve hukuken sonuç doğurması amaçlanmayan işlemdir. Uygulamada bu tür işlemler genellikle satış, bağışlama veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi şeklinde görülmektedir. Örneğin, miras bırakan tapuda taşınmazını satış yoluyla devretmiş gibi gösterse de, gerçekte amaç mirasçıların dava açmasını engellemektir.
2. Muvazaa Anlaşması
Muvazaa anlaşması, miras bırakan ile üçüncü kişi arasında yapılan ve görünüşteki işlemin yalnızca mirasçıları aldatmak amacıyla yapılacağına dair mutabakattır. Taraflar bu anlaşma ile görünüşteki sözleşmenin kendi aralarında herhangi bir hüküm doğurmayacağı konusunda uzlaşırlar. Bu anlaşma yazılı olabileceği gibi sözlü olarak da yapılabilir.
3. Mirasçıları Aldatma Amacı
Miras muvazaasının bir diğer unsuru, işlemin mirasçıları aldatma kastıyla yapılmış olmasıdır. Eğer taraflar (muris ve üçüncü kişi) mirasçıları aldatma amacı taşımıyorsa, yapılan işlem muvazaa kapsamında değerlendirilemez ve mirastan mal kaçırma davası açılması mümkün olmaz.
4. Gizli Sözleşme
Gizli sözleşme, miras bırakanın gerçek iradesini yansıtan ve görünüşteki işlemin ardına gizlenen anlaşmadır. Çoğunlukla bağışlama niteliğinde olan bu sözleşme, tarafların gerçek iradesine uygun olduğu için kural olarak geçerlidir. Ancak, şekil şartı burada belirleyici rol oynar:
- Tapusuz taşınmazlar (kadastrosuz taşınmalar, Osmanlı tapuları vb.) ve taşınır mallar bakımından gizli işlem şekle bağlı değildir ve geçerli kabul edilir.
- Tapulu taşınmazlarda ise resmi şekil şartı aranır. Gizli sözleşmede bu şekil şartına uyulmadığından, yapılan işlem geçersiz sayılır.
5. Mal Kaçırma Amacı
Son olarak, muris muvazaasının varlığından söz edilebilmesi için miras bırakanın gerçek amacının mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak olması gerekir. Eğer murisin işlemlerinde mal kaçırma kastı bulunmuyorsa, yapılan işlem muris muvazaası kapsamında değerlendirilemez.
Muris Muvazaasında Miras Bırakanın Asıl İradesinin Önemi
Muris muvazaasında, miras bırakanın asıl iradesinin belirlenmesi, taraflar arasındaki işlemin gerçek amacını ortaya koymak açısından son derece önemlidir. Zira görünüşte yapılan işlemin ardında yatan gerçek niyet ve iradenin tespiti, mirastan mal kaçırma iddialarının çözüme kavuşturulmasında temel unsurdur. Bu bağlamda, mahkemeler tarafından miras bırakanın asıl iradesini ortaya çıkarmaya yönelik çok yönlü bir değerlendirme yapılmaktadır.
1. Taraflar Arasındaki Yazılı veya Sözlü Anlaşmalar
Taraflar arasında yapılmış açık beyanlar, sözlü mutabakatlar, yazılı anlaşmalar, belgeler veya mektuplar, miras bırakanın gerçek amacını anlamada önemli delil niteliği taşır. Bu tür belgeler, miras bırakanın görünüşteki işlemi hangi amaçla gerçekleştirdiğini ortaya koyabilir.
2. Tarafların Davranışları
Miras bırakanın işlem sonrasındaki davranışları da iradenin tespitinde dikkate alınır. Örneğin, miras bırakanın sözde devrettiği taşınmazı fiilen kullanmaya devam etmesi, üzerinde tasarruf yetkisini sürdürmesi veya gelirinden yararlanmaya devam etmesi, gerçekte bağış veya satış iradesi taşımadığını, işlemin yalnızca görünüşte yapıldığını gösterebilir.
3. Dolaylı Kanıtlar
Miras bırakanın iradesini ortaya koymada dolaylı kanıtlar da önem arz eder. Tanık ifadeleri, yazışmalar, banka hesap hareketleri ve mali belgeler, miras bırakanın gerçek niyetine işaret eden unsurlar olabilir. Bu tür dolaylı deliller, çoğu zaman görünüşteki işlemin ardında yatan bağış veya mal kaçırma kastını ortaya çıkarır.
Sonuç olarak, miras bırakanın asıl iradesinin doğru biçimde tespit edilmesi, muris muvazaasına ilişkin uyuşmazlıkların çözümünde kritik bir rol oynamaktadır. Mahkemeler, mevcut tüm delilleri birlikte değerlendirerek, görünüşteki işlemin mi yoksa gizli işlemin mi miras bırakanın gerçek iradesine uygun olduğunu ortaya koymaya çalışır. Ancak, bu süreç delillerin çeşitliliğine, doğruluğuna ve tarafların tutumlarına bağlı olarak karmaşık ve zorlu bir değerlendirmeyi gerektirir.
MİRASTAN MAL KAÇIRMA DAVASI NEDİR?
Mirastan mal kaçırma davası, miras bırakanın, mirasçılarının haklarını zedelemek ve onları mirastan yoksun bırakmak amacıyla malvarlığını hileli veya muvazaalı işlemlerle üçüncü kişilere devretmesi durumunda açılan bir davadır. Türk hukukunda bu dava, uygulamada “muris muvazaası davası” olarak anılmakta olup, mirasçıların saklı paylarını ve yasal miras haklarını korumaya yönelik önemli bir hukuki mekanizmadır.
Bu dava sayesinde, miras bırakanın görünüşte satış ya da bağış gibi hukuki işlemlerle gerçekleştirdiği, gerçekte ise mirastan mal kaçırma amacını taşıyan tasarrufların iptali talep edilebilir. Böylece, mirasçıların eşit ve adil bir şekilde tereke üzerinde hak sahibi olması sağlanır.
Muris Muvazaası Davasını Kim Açabilir?
Muris muvazaası davası, miras hakkı ihlal edilen her mirasçı tarafından açılabilir. Bu kapsam, yalnızca saklı pay sahibi mirasçılarla sınırlı olmayıp, tüm yasal ve atanmış mirasçıları kapsar. Ayrıca, evlatlıklar da bu davayı açma ehliyetine sahiptir. Buna karşılık, mirası reddedenler, miras hakkından feragat edenler veya mirastan çıkarılanlar bu davayı açma hakkına sahip değildir. Muris muvazaası davaları zorunlu arabuluculuk sürecine dahil olmadığı için dava açmadan önce mirasçıların arabulucuya başvurmasına gerek bulunmamaktadır.
Saklı pay sahibi olsun veya olmasın, miras hakkı ihlal edilen tüm mirasçılar, mirastan mal kaçırma davası açabilirler. Bu durumda, muvazaalı işlem yapıldığı tarih itibarıyla mevcut olan ve daha sonra ortaya çıkabilecek mirasçılar arasında herhangi bir ayrım yapılmaz.
Önemli olan, muvazaalı işlemin gerçekleştiği tarihte miras bırakanın aldatmaya çalıştığı bir mirasçının bulunması ve davacının, dava açıldığı tarihte mirasçı olmasıdır. Hakkı ihlal edilen tüm mirasçılar, muris muvazaası sebebiyle miras payı oranında tapu iptal ve tescil davası açabilecekleri gibi taşınmazın terekeye iadesini de talep edebilirler.
Mirasçılar davayı bireysel olarak açabilir. Terekenin iştirak halinde bulunması, her bir mirasçının, diğerlerinin onayını almadan, kendi payı oranında “tapu iptal ve tescil” davası açmasına engel teşkil etmez. Ancak, bir mirasçı yalnızca kendi payı oranında değil de taşınmazın tümüyle terekeye dönmesini talep ediyorsa, bu durumda ya diğer mirasçıların onayını almak ya da tereke temsilcisi aracılığıyla davayı sürdürmek zorundadır.
Mirasçı Tek Başına Dava Açabilir Mi?
Mirasçı olmayan kişilere karşı açılacak tapu iptal ve tescil davalarında, dava sebebi ehliyetsizlik, vekalet görevinin kötüye kullanılması, hile, hata veya gabin gibi nedenlere dayanıyorsa, bu davaların miras payı oranında açılması mümkün değildir. Zira bu tür davalar, miras bırakanın sağlığında gerçekleştirdiği işlemlerin geçerliliğine yöneliktir ve doğrudan terekeye ilişkin sonuçlar doğurur. Bu nedenle, tüm mirasçıların davaya taraf olarak katılması veya terekenin, atanacak bir temsilci aracılığıyla temsil edilmesi gerekir.
Buna karşılık, mirasçılar arasında açılan davalar ise farklı bir hukuki rejime tabidir. Bu tür davalar, paylı mülkiyet hükümleri çerçevesinde yürütülür ve mirasçılar, kendi miras payları oranında dava açabilirler. Dolayısıyla, muris muvazaasına dayalı olarak yalnızca kendi payının korunmasını isteyen mirasçılar, diğer mirasçıların katılımına gerek olmaksızın dava açabilirler. Ancak, taşınmazın tamamının terekeye iadesi talep edilirse, tüm mirasçıların muvafakati aranır; aksi takdirde, terekenin temsil edilmesi zorunludur.
Miras bırakanın ölüm tarihi itibarıyla, tereke elbirliği mülkiyetine tabi olur. Bu sebeple, davacı dışında başka mirasçıların bulunması halinde, dava hakkı kullanılırken bu husus dikkate alınmalıdır. Özellikle ehliyetsizlik, vekâlet görevinin kötüye kullanılması, hile gibi nedenlere dayalı davalarda mirasçıların birlikte hareket etmesi gereklidir. Mirasçılardan biri terekeye iade davası açarsa, tüm mirasçıların davada muvafakatlarının sağlanması gerekir; aksi durumda, tereke bir temsilci aracılığıyla davada temsil edilmelidir. Bu husus, Türk Medeni Kanunu’nun 640. maddesi çerçevesinde tartışmasızdır (Y1HD-K.2020/3302).
Özetle:
- Mirasçı Olmayan Kişilere Karşı Dava: Ehliyetsizlik, vekalet görevinin kötüye kullanılması, hile gibi nedenlerle açılan tapu iptal ve tescil davaları, tüm mirasçıların davaya dahil edilmesiyle açılmalıdır.
- Mirasçılar Arasında Açılan Davalar: Miras payı oranında açılabilir ve tereke paylı mülkiyet hükümlerine tabidir.
- Terekenin Elbirliği Mülkiyeti: Miras bırakanın ölüm tarihine göre terekesi elbirliği mülkiyetine tabidir ve davacı dışında başka mirasçılar varsa bu husus dikkate alınmalıdır.
- Temsil ve Muvafakat: Ehliyetsizlik, vekalet görevinin kötüye kullanılması gibi davalarda tüm mirasçıların birlikte hareket etmesi gerekir. Mirasçılardan biri terekeye iade davası açarsa, tüm mirasçıların muvafakatı gereklidir; aksi takdirde tereke atanacak bir temsilci tarafından temsil edilmelidir.
Muris Muvazaası Davası Açma Hakkına Sahip Olmayanlar Kimlerdir?
Muris muvazaası davası, mirasçılara miras bırakanın malvarlığını muvazaalı işlemler yoluyla devretmesine karşı korunma imkanı tanır. Ancak herkesin bu davayı açma hakkı bulunmamaktadır. Kanunun öngördüğü belirli hallerde, miras hakkını kaybeden veya bu haktan kendi iradesiyle vazgeçen kişiler, muris muvazaası davası açma yetkisine sahip değildirler.
1. Mirası Reddeden Mirasçılar
Mirası reddeden kişiler, tereke ile herhangi bir hukuki bağ kurmamış sayılırlar. Türk Medeni Kanunu’nun 605 ve devamı maddeleri uyarınca reddi miras beyanında bulunan mirasçılar, miras bırakanın malvarlığından doğan hak ve borçlardan tamamen feragat etmiş olurlar. Bu nedenle, miras bırakanın sağlığında gerçekleştirdiği muvazaalı işlemleri dava etme hakları bulunmamaktadır.
2. Mirastan Feragat Eden Mirasçılar
Miras sözleşmesi ile yapılan feragat, mirasçının gelecekte doğacak miras hakkından açıkça vazgeçmesi anlamına gelir (TMK m. 528). Feragat eden kişi artık mirasçılar arasında sayılmadığından, terekeye ilişkin hak ileri süremez ve muris muvazaası davası açamaz.
3. Mirastan Çıkarılanlar
Kanunun öngördüğü nedenlerle (örneğin miras bırakana veya yakınlarına karşı hakaret, dolandırıcılık, yaralama gibi ağır bir suç işlenmesi ya da aile yükümlülüklerinin yerine getirilmemesi) mirastan çıkarılan kişiler, mirasçılık sıfatını tamamen yitirirler (TMK m. 510). Bu kişilerin de tereke üzerinde herhangi bir hak iddia etmeleri mümkün olmadığından, muris muvazaası davası açma hakları bulunmamaktadır.
Sonuç olarak; mirası reddedenler, mirastan feragat edenler ve mirastan çıkarılanlar, muris muvazaası davası açma hakkına sahip değildirler. Çünkü bu kişiler hukuken mirasçılık sıfatını kaybetmiş ya da kendi iradeleriyle mirasçılıktan doğan haklarından vazgeçmiş sayılırlar.
Muris Muvazaası Davası Görevli Ve Yetkili Mahkeme
Muris muvazaası nedeniyle açılan tapu iptal ve tescil davalarında, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca görevli mahkeme olarak Asliye Hukuk Mahkemesi belirlenmiştir. Bu tür davalar, taşınmazın aynına ilişkin olduğundan, yetkili mahkeme, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Birden fazla taşınmaz söz konusu olduğunda, dava, bu taşınmazlardan birinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabilir.
Mirasçıların Muris Muvazaası Davası Açma Süresi Ne Kadardır?
Mirastan mal kaçırma davaları, muris muvazaası iddiasına dayalı olarak açıldığında, herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi değildir. Muvazaalı işlemler, hukuki açıdan geçersiz olduğundan, hiçbir hüküm ve sonuç doğurmazlar. Bu durum, muvazaa iddiasının her zaman dava edilebilmesine olanak tanır ve belirli bir sürenin geçmesiyle işlemlerin geçerli hale gelmesi söz konusu değildir.
Dolayısıyla, miras bırakanın mirasçılarını haksız yere miras hakkından mahrum bırakmak amacıyla gerçekleştirdiği muvazaalı işlemlere karşı tapu iptal ve tescil davası açılabilir ve bu tür davalar için herhangi bir zaman kısıtlaması bulunmamaktadır.
Mirastan Mal Kaçırma Davalarında İspat
Miras hukukunda, mirasçıların haklarını korumak amacıyla büyük önem taşıyan muris muvazaası davaları, miras bırakanın gerçek niyetini ortaya koymak ve haksız işlemleri engellemek amacıyla açılmaktadır. Bu davalarda mirasçılar, miras bırakanın gerçekte bağışlamak istediği malı satış, bağış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi göstererek muvazaalı bir işlem gerçekleştirdiğini ispatlamakla yükümlüdürler.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı’na göre (1.4.1974 tarih ve 1974/1-2 Esas ve Karar sayılı), mirasçılar, davalarını miras bırakanın gerçek niyetine dayanarak açtıkları için, iddialarını tanık dahil her türlü delil ile ispatlayabilirler. Örneğin, miras bırakanın ölünceye kadar bakma sözleşmesi yaptığı durumda, gerçekte bakıma ihtiyacının bulunmadığı veya taşınmazı devralan kişinin miras bırakana bakmadığı kanıtlanmalıdır.
Miras bırakanın gerçek niyetini ortaya koymak için tanık ifadeleri büyük önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra, Yargıtay içtihatları, davaların değerlendirilmesinde izlenmesi gereken ölçütleri belirlemektedir. Bu ölçütler arasında; tapu satış bedeli ile taşınmazın gerçek değeri arasındaki fark, devredilen taşınmazda kiracının bulunması ve kiracının malik ile bir bağlantısının var olması, miras bırakanın ekonomik durumu, aile ilişkileri, bölgesel gelenekler ve psikolojik faktörler bulunmaktadır. Ayrıca, taşınmazı devralan üçüncü kişinin alım gücü ve miras bırakanın taşınmazı satmaya yönelik gerçekçi nedenlerinin olup olmadığı da dikkate alınır.
Muris muvazaası iddiasının ispatında, tanık ifadeleri, bilirkişi raporları, keşif sonuçları ve diğer yasal deliller kullanılabilir. Bu davalarda nihai amaç, miras bırakanın mirasçılarını hileli işlemlerle miras hakkından yoksun bırakmasını önlemek ve adaletin sağlanmasını temin etmektir.
Mirastan Mal Kaçırma Davasında Harçlar Ne Kadardır?
Muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil davaları, dava değerine göre belirlenen nispi harç sistemine tabidir. Genellikle, dava sürecinin başlangıcında taşınmazın beyan edilen değeri üzerinden nispi harç ödenir; çünkü davanın açıldığı anda taşınmazın gerçek değeri net olarak bilinmemektedir. Dava ilerledikçe, mahkeme tarafından atanacak bilirkişi aracılığıyla taşınmazın gerçek değeri tespit edilir ve harç miktarı bu değere göre güncellenir, gerektiğinde artırılır.
Mirastan Mal Kaçırma Davasının Sonuçları Nelerdir?
Muris muvazaası, miras hukuku açısından kritik bir kavram olup, mirasçıların haklarını korumak ve haksız işlemleri önlemek amacıyla ortaya çıkmıştır. Bu kavram, miras bırakanın mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekleştirdiği hileli işlemleri kapsamaktadır. Muris muvazaası, miras hukukunda hem mirasçıların yasal haklarını hem de tereke üzerindeki mülkiyetin korunmasını güvence altına alır.
Mirastan mal kaçırma davası, esasen muris muvazaasına dayalı olarak açılan iptal ve tescil davasıdır. Bu davanın kabul edilmesi halinde, murisin muvazaalı işlemleri geçersiz sayılır ve mirasçılar kanuni miras paylarına uygun şekilde hak sahibi olurlar. Böylelikle, murisin mirasçıların miras hakkını ihlal eden hileli temlikleri ortadan kaldırılır.
Davanın kabulü ile birlikte, muvazaalı işlemle devredilen taşınmazların tapu kayıtları iptal edilerek yeniden miras bırakan adına tescil edilir. Bu işlem, terekenin sağlıklı biçimde mirasçılara intikali açısından büyük önem taşır. Tescil işlemi sonrasında taşınmazlar, Türk Medeni Kanunu hükümlerine uygun olarak mirasçılar arasında miras payları oranında paylaştırılır.
Mirastan mal kaçırma davasının sonuçlarından biri de, mirasçıların eşitliği ilkesinin korunmasıdır. Miras bırakanın muvazaalı temlikleri ile bazı mirasçıların haklarının ihlal edilmesi önlenir ve tüm mirasçılar miras payları oranında tereke üzerinde tasarruf edebilir. Böylece, mirasçılar arasında doğabilecek uyuşmazlıkların önüne geçilmiş olur.
Ayrıca, muris muvazaası davası sonucunda alınan karar, yalnızca davaya taraf olanlar bakımından değil, aynı zamanda kamu düzeni ve tapu sicilinin doğruluğu açısından da önem taşır. Çünkü iptal edilen muvazaalı kayıtların yerine gerçek hukuki durumu yansıtan kayıtların geçirilmesi, taşınmaz mülkiyetinde güvenlik ve şeffaflık sağlar.
Sonuç itibarıyla, mirastan mal kaçırma davasının en temel etkisi, mirasçıların miras paylarının ve miras hakkının korunmasıdır. Bu dava ile miras bırakanın iradesiyle yaratılan haksızlıklar giderilmekte, hukuka uygun bir paylaşım sağlanmakta ve Türk miras hukukunun temel ilkeleri olan eşitlik, hakkaniyet ve aile bütünlüğü korunmaktadır.
BAĞIŞ YOLUYLA MİRASTAN MAL KAÇIRMA NASIL OLUR?
Bağış yoluyla mirastan mal kaçırma, miras bırakanın gerçekte mirasçılara intikal etmesi gereken malvarlığını gizli ve hileli yollarla üçüncü kişilere devretmesi şeklinde tanımlanabilir. Bu tür işlemler, görünürde satış ya da başka bir sözleşme şeklinde yapılmakta olup, aslında murisin gerçek iradesi bağış amacına yöneliktir. Türk Medeni Kanunu’nun 706. maddesi uyarınca, tapulu taşınmazların bağış yoluyla devri için öngörülen resmî şekil şartlarının yerine getirilmesi zorunludur. Bu şekil şartlarına uyulmadığı takdirde bağış sözleşmesi geçersiz sayılmakta ve bu çerçevede yapılan taşınmaz devri işlemi, mirastan mal kaçırma sebebiyle iptale konu olabilmektedir.
Bağış yoluyla mirastan mal kaçırma halinde, mirasçılar, murisin üçüncü kişilerle gerçekleştirdiği muvazaalı işlemleri bertaraf etmek amacıyla tapu iptal ve tescil davası açabilmektedir. Bu davaların temel amacı, mirasçıların saklı ve yasal paylarını korumak, ayrıca miras bırakanın hileli işlemleri sonucunda ortaya çıkan zararı telafi etmektir. Yargılama sonucunda, miras bırakan tarafından gerçekte bağış veya başka bir gizli işlem yapılmış olduğunun ortaya çıkması halinde, görünürdeki satış ya da temlik işlemi muvazaalı kabul edilir ve tapuda yapılan devrin geçersizliği karara bağlanır. Böylelikle, miras bırakanın mirasçılarını haksız şekilde miras hakkından yoksun bırakma amacı taşıyan işlem hukuken hiç yapılmamış sayılır.
Ne var ki, bağış işlemi kanunda öngörülen şekil şartlarına uygun olarak yapılmışsa, bu durumda muris muvazaası davası açılamaz. Çünkü geçerli şekilde yapılmış bir bağış işleminin iptali, muvazaa kurallarına değil, miras hukuku içerisinde düzenlenen başka davalara konu olabilmektedir. Bu hallerde, özellikle saklı pay sahibi mirasçılar, haklarının ihlal edilmesi durumunda tenkis davası, miras payları arasındaki dengeyi sağlamak amacıyla ise denkleştirme davası açabilmektedirler. Böylelikle, murisin bağış yoluyla gerçekleştirdiği tasarruflar geçerli olmakla birlikte, saklı pay kuralları ve mirasçıların eşitliği ilkesi çerçevesinde sınırlandırılabilmektedir.
Sonuç olarak, bağış yoluyla mirastan mal kaçırma, ancak hileli ve muvazaalı işlemler söz konusu olduğunda muris muvazaası kapsamında iptale tabi tutulabilir. Geçerli şekilde yapılmış bağışlarda ise mirasçılar, haklarını koruyabilmek için tenkis ve denkleştirme davaları gibi diğer miras hukuku yollarına başvurmak durumundadır. Bu yaklaşım, miras hukuku bakımından hem muris irade özgürlüğünü hem de mirasçıların korunmasını birlikte güvence altına almaktadır.
MİRASTAN MAL KAÇIRMA OLARAK DEĞERLENDİRİLEN İŞLEMLER NELERDİR?
Muris muvazaası kapsamında değerlendirilebilen işlemler, miras bırakanın gerçek niyetini gizleyerek veya şeklen farklı bir işlem yaparak mal kaçırma amacı taşıyan işlemleri kapsar. Bu tür işlemler, mirasçıların haklarını korumak amacıyla mirastan mal kaçırma davası ile mahkemeye taşınabilir ve geçersizlikleri tespit edilebilir. Söz konusu işlemler şunlardır:
Tapulu Taşınmazın Mirasçılardan Birine Satış Olarak Gösterilmesi:
Miras bırakan, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazı, dışarıya satış olarak gösterir. Bu işlem, tarafların gerçek iradelerine uymadığından muvazaa sebebiyle gayrimenkul satış işlemi geçersizdir. Ayrıca, gizlenen bağışlama sözleşmesinin şekil şartlarına uyulmaması durumunda geçersizliği pekişir. Bu tür işlemler, mirasçıların haklarını korumak açısından doğrudan dava konusu yapılabilir.
Tapulu Taşınmazın Ara Malik Kullanılarak Satışı
Miras bırakan, tapuda kayıtlı taşınmazı ara malik olarak adlandırılan bir kişiye devreder. Ara malik, taşınmazı kısa süreli sahip olarak gösterirken, gerçekte miras bırakanın iradesi ve kontrolü altında hareket eder. Daha sonra ara malik, taşınmazı düşük bedelle mirasçıya veya üçüncü kişiye satar. Bu yöntemle, miras bırakan malını şeklen mirasçılardan gizlemiş gibi görünür, ancak taşınmaz üzerinde hakimiyetini sürdürür.
Görünürde İşlem Olarak Ölünceye Kadar Bakım Sözleşmesi
Miras bırakan, tapulu taşınmazını aslında bağışlamış olmasına rağmen göstermelik olarak ölünceye kadar bakım sözleşmesi yapabilir. Bu sözleşme, tarafların gerçek iradelerini yansıtmadığı için hukuken geçersizdir. Ayrıca, gizlenen bağışlama sözleşmesi de şekil şartlarına uymadığı sürece geçersiz kabul edilir.
Bu tür muvazaalı işlemler, mirasçıların haklarını korumak ve haksız tescil veya mal kaçırmayı önlemek amacıyla, mirastan mal kaçırma davası çerçevesinde mahkemeye taşınabilir. Mahkemeler, bu işlemlerin gerçek niyet ve iradeye uygun olup olmadığını tespit ederek geçersizliğini hükme bağlar.
MURİS MUVAZAASI KABUL OLMAYAN HALLER NELERDİR?
Muris muvazaası kabul olmayan haller, mirasçıları aldatma veya mal kaçırma amacı taşımayan, tarafların gerçek iradelerine uygun olarak yapılan işlemleri ifade eder. Bu tür işlemler, muvazaalı işlem kapsamına girmez ve hukuken geçerli sayılır. Muris muvazaası kapsamında değerlendirilmeyen başlıca işlemler şunlardır:
- Tapulu Taşınmazların İvaz (Gerçek Bedel) Karşılığı Devri: Taşınmazın gerçek bedel karşılığında devri, taraflar arasında açık ve gerçek irade ile yapılan bir işlemdir. Mirasçıları aldatma veya mal kaçırma amacı taşımadığından muvazaalı işlem olarak kabul edilmez.
- Paylaştırma İradesinin Varlığı: Mirasçılar arasında gerçekleştirilen paylaştırma işlemleri, taraflar arasında irade birliği ve anlaşma olduğunu gösterir; bu durumda muvazaa söz konusu değildir.
- Tapusuz Taşınmazların Devri: Tapusuz taşınmazların devri, yasal düzenlemelere uygun olarak gerçekleştirildiği sürece muvazaalı işlem olarak değerlendirilmez.
- Taşınırların Devri İşlemleri: Taşınırların devri de tarafların gerçek iradesine uygun şekilde yapıldığı sürece muvazaalı kabul edilmez.
- Vasiyetname Yolu İle Yapılan Kazandırmalar: Vasiyetname ile yapılan kazandırmalar, miras bırakanın gerçek iradesini yansıttığı için muris muvazaası kapsamına girmez.
- Bağışlama Yolu İle Yapılan Kazandırmalar: Taraflar arasında gerçek niyet ve iradeyle yapılan bağışlama işlemleri, muvazaalı işlem olarak değerlendirilmez.
- Kooperatif ve Şirket Ortaklık Payının Devri: Kooperatif, Türkiye’de kurulu şirket ya da şirket ortaklık paylarının devri, tarafların gerçek iradesine uygun olarak gerçekleştirildiğinde muvazaalı işlem sayılmaz.
- Kadastro Kanunda Öngörülen Haller: Kadastro yasasında belirtilen işlemler, yasal düzenlemelere uygun olarak yapıldığı sürece muvazaalı sayılmaz.
- Murisin Muvazaalı Borç Senedi Düzenlememesi: Miras bırakanın gerçek niyetine uygun olarak düzenlenen borç senetleri, muvazaalı işlem kapsamında değerlendirilmez.
- Miras Bırakanın 3. Kişiye Sattığı Taşınmazın Tapuya Tescil Ettirilmesi: Miras bırakanın gerçek iradesine uygun olarak harici bir kişiye sattığı taşınmazın tapuya tescil edilmesi, muvazaalı işlem sayılmaz.
- İntifa Hakkı Tesisi: İntifa hakkı tesis edilmesi işlemleri, tarafların gerçek niyetine uygun yapıldığı sürece muris muvazaası kabul edilmeyen hallerdendir.
- Uzun Süreli Kira Sözleşmesi Yapılması: Uzun süreli kira sözleşmeleri, taraflar arasında anlaşma ve gerçek irade ile yapıldığı sürece muvazaalı işlem olarak değerlendirilmez.
Bu işlemler, miras bırakanın gerçek niyetine uygun olarak gerçekleştirildiği ve taraflar arasında açık bir anlaşma bulunduğu sürece, muvazaalı işlem kapsamında sayılmaz. Dolayısıyla, miras bırakanın mal kaçırma veya mirasçıları aldatma amacı gütmeyen işlemleri, hukuken geçerli ve korunmaktadır.
ANNE BABAYA BAKAN EVLADIN MİRAS HAKKI NEDİR?
Türk Medeni Kanunu kapsamında, anne babaya bakan evlatların miras hakkı, diğer mirasçıların haklarından ayrı bir kategori olarak düzenlenmemiştir. Kanun, mirasta denkleştirme ilkesini özenle düzenleyerek, mirasçılar arasında adil paylaşımı sağlamayı hedefler. Özellikle TMK m. 669/1, yasal mirasçıların, miras bırakanın sağlığında elde ettikleri ve terekeye karşılık düşen kazançları denkleştirme yükümlülüğünü getirir. Bu tür kazançlar; örneğin borçtan kurtulma, iş yeri açma veya ev edinme gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Kanun, miras bırakanın sağlığında mirasçılar tarafından haksız yolla elde edilen her türlü kazancın terekeye iade edilmesini veya karşılığının verilmesini öngörmektedir.
Buna karşın, Yargıtay kararları, anne babaya bakan evlatların miras hakkı konusunda bazı istisnai durumları tanımaktadır. Örneğin, miras bırakanın sağlığı süresince bakımı için mirasçılara verilen maddi yardımlar, minnet duygusu veya ahlaki borcun yerine getirilmesi amacıyla yapıldığı sürece korunur ve geri verilmesi gerekmez. Bu tür katkılar, miras bırakanın bakımını üstlenen evlatların sağlık, bakım ve destek yükümlülükleri kapsamında değerlendirilir ve yasal olarak korunur.
Önemli olarak, Yargıtay uygulamasında, anne ve babasına uzun yıllar boyunca bakan, onların ihtiyaçlarını karşılayan evlada bu bakım hizmetlerinin karşılığı olarak verilen taşınmazlar muris muvazaası kapsamında değerlendirilmemektedir. Zira burada miras bırakanın gerçek iradesi, mirasçılar arasında eşitsizlik yaratmak değil, bakım yükümlülüğünü ifa eden evladını ödüllendirmek ve onun emeğinin karşılığını vermektir. Bu nedenle, böyle bir temlik işlemi muvazaalı değil, geçerli bir hukuki işlem olarak kabul edilmektedir.
Dolayısıyla, anne babaya bakan evlatların miras hakkı, genel miras haklarıyla paralel olup, sağlık ve bakım katkıları istisnası ile birlikte değerlendirilir. Bu yaklaşım, hem mirasın adil paylaşımını sağlar hem de anne-babaya bakım yükümlülüğü üstlenen evlatları haklarını koruyacak şekilde teşvik eder.
BAKIM KARŞILIĞI TAPU DEVRİ BOZULUR MU?
Ölünceye kadar bakma akdi, belirli şartlar altında gerçekleşen bir taşınmaz devri işlemidir. Bu işlemde, genellikle yaşlı veya bakıma muhtaç bir kişi (bakım alacaklısı), mülkiyetindeki taşınmazı (ev, arsa vb.) başkasına (bakım borçlusu) devreder. Karşılığında, bakım borçlusu devraldığı taşınmazın mülkiyetini kazanır ve bakım alacaklısına yaşamı boyunca bakım ve destek sağlama yükümlülüğünü üstlenir. Bu tür sözleşmeler, bakım alacaklısının sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını güvence altına alırken, bakım borçlusuna da taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkı sağlar.
Uygulamada en çok sorulan soru, “bakım karşılığı tapu devri bozulur mu?” sorusudur. Bu soruya verilecek yanıt, sözleşmenin gerçek ve geçerli bir bakım ilişkisine dayanıp dayanmadığına bağlıdır. Yani, eğer sözleşme yalnızca mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla kağıt üzerinde yapılmış bir göstermelik işlemse, mahkemeler bunu geçersiz kabul eder. Böyle bir durumda, tapu iptali yapılabilir ve taşınmaz terekeye dahil edilerek bakım karşılığı tapu devri bozulabilir.
MURİS MUVAZAASI VE TENKİS ARASINDAKİ FARKLAR NELERDİR?
Muris muvazaasına dayanan tapu iptali ve tescili davaları ile tenkis davaları, miras hukuku uyarınca birbirlerinden belirgin şekilde ayrılan hukuki süreçlerdir. Her iki dava türü bazen birlikte açılmakta olup, birinde verilen ve kesinleşen karar diğer davayı etkileyebilmektedir. Muris, tapuya kayıtlı gayrimenkulünü satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile devrettiğinde, külli halefler, genellikle muvazaaya dayalı tasarrufun iptalini talep ederler ve bu mümkün olmadığında tenkis davasına başvururlar.
- İrade durumu: Muvazaa davalarında, murisin mal varlığını üçüncü kişilere devrederken asıl amacını saklayarak, görünürdeki işlem ile gerçekte amaçladığı işlem arasında fark yaratması söz konusudur. Muris, mal varlığını devretme iradesini gizleyerek muvazaalı bir işlem yapar ve bu işlem murisin gerçek amacını yansıtmaz. Bu tür davalarda, murisin muvazaalı işleminin iptali talep edilmektedir. Tenkis davaları ise, TMK m. 560 ve devamındaki düzenlemeler uyarınca, murisin mal varlığını karşılıksız olarak veya saklı pay kuralını aşmaya çalışarak, gerçeğin altında bir bedelle devretmesini konu edinir. Murisin devretme iradesi gerçektir ve taraf iradeleri gerçekten işleme yansımaktadır. Ancak, muris, bağış veya saklı pay kuralının dışına çıkma düşüncesiyle, mal varlığını gerçeğin çok altında bir bedelle devrederek tasarruf nisabını aşmaktadır. Bu nedenle, tenkis davaları, saklı paya sahip olan külli haleflerin, saklı paylarının ihlal edilmesi durumunda bu ihlalin giderilmesi amacıyla başvurdukları davalardır.
- Talepler: Muris muvazaasına konu işlemlerde, muris gerçekte bağış yapmak istediği tapuya kayıtlı gayrimenkulü için tapuda satış veya Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi’ne dayalı bir devir yapar. Bu durumda, taraflarca yapılan muvazaa sözleşmesiyle görünüşte yaratılan işlemin niteliği tamamen değiştirilir. Muris muvazaasına konu işlemlerde herhangi bir bedel bulunmamakta veya muvazaanın gizlenebilmesi amacıyla cüzi bir bedel alınması söz konusu olabilmektedir. Muris muvazaası davasının amacı, bu muvazaalı işlemin iptali ve murisin gerçek amacının ortaya çıkarılmasıdır. Tenkis davasında, muris tarafından yapılan bağış veya saklı payın aşılması düşüncesiyle gerçeğin çok altında bedel karşılığı yapılan temlikler konu edilir. Davanın amacı, bu temliklerin tümüyle iptal edilmesi değil, tasarruf yapılabilecek oranın üzerinde kalan miktardan, külli halefin hakkının aynen veya bedel üzerinden alınmasını sağlamaktır. Muris, saklı payı ihlal edecek şekilde mal varlığını devrederse, saklı pay sahipleri tenkis davası açarak bu ihlalin giderilmesini talep ederler.
- Geçerlilik: Muris muvazaasına dayalı davaya konu teşkil eden işlemler, en başından itibaren hükümsüzlük yaptırımına tabidir. Bu davalarda amaç, bu muvazaalı işlemin iptali ve murisin gerçek amacının ortaya çıkarılmasıdır. Tenkis davasına konu akitler ise geçerli kabul edilmektedir. Tenkis davaları, murisin gerçekteki iradesiyle yasalara uygun şekilde yapılmış olan, ancak saklı payı ihlal eden tasarruf oranını aşan işlemler için açılır. TMK m. 519 ve 565’te ifade edilen tasarrufların tümü, tenkis davasının konusu olabilir. Tenkis davası, murisin yaptığı geçerli tasarrufların saklı payı ihlal eden kısmının iptali ve saklı pay sahibinin hakkının korunması amacıyla açılır.
- Dava açma süresi : Muris muvazaasına dayalı işlemler nedeniyle açılan davalar için herhangi bir süre öngörülmemiştir. Tenkis davaları için ise Türk Medeni Kanunu’nun 571. maddesine göre belirli süreler öngörülmüştür. Saklı payına aykırılık teşkil edildiğinin öğrenilmesinden itibaren 1 yıl içinde ve her halükarda vasiyetname varsa açıldığı tarihten itibaren, diğer tasarruflar açısından mirasın açılmasından itibaren 10 yıl içinde başvurulmalıdır.
- Dava açabilecek kişiler: Tenkis davaları esas itibariyle yalnızca saklı paya sahip olan külli halefler tarafından açılabilir. TMK m. 562’ye göre, belirli şartların sağlanması durumunda, saklı paya sahip olan külli haleflerin namına alacaklılar da bu davayı açabilirler. Ancak, tenkis davaları mirasçının şahsına dayalı olduğu için tereke temsilcisinin bu davayı açması mümkün değildir. Tenkis davalarında, sadece saklı payı aşan kısım tenkis edilmektedir. Muvazaaya dayalı davalar, tenkis davaları karşısında kapsam itibariyle hak sahibine daha fazla fayda sağlar. Çünkü muvazaa bulunması durumunda, sözleşmenin geçerli olmaması nedeniyle tapudaki kayıtların tümüyle iptali söz konusu olur. Muris muvazaasına dayalı davalar, murisin muvazaalı işlemlerinin iptali ve mal varlığının gerçek mirasçılara intikali amacıyla açılır. Mirasçılar, saklı paya sahip olup olmadıklarına bakılmaksızın bu davayı açabilirler.
MURİS MUVAZAASI VE TENKİS DAVASI BİRLİKTE AÇILABİLİR Mİ?
Muris muvazaası ve tenkis davaları, miras hukukunda ayrı hukuki dayanaklara sahip olmakla birlikte, uygulamada birlikte ileri sürülebilir. Bu kapsamda, muris muvazaasına dayalı iptal ve tescil davaları, tenkis davalarıyla aynı dava dilekçesi içerisinde kademeli olarak ileri sürülebilir. Alternatif olarak, her iki dava ayrı dilekçelerle de açılabilir.
22.05.1987 tarihli ve 4/5 sayılı İçtihat Birleştirme Kararının sonuç bölümünde belirtildiği üzere, miras bırakanın yaptığı temlik nedeniyle zarar gören mirasçılar, tenkis davası ile birlikte veya tenkis davası açtıktan sonra ayrı bir dilekçe ile muvazaa nedeniyle iptal ve tescil davasını da açabilirler. Bu bağlamda, yasal olarak herhangi bir engel bulunmamaktadır. Davacılar, hangi davanın öncelikli olacağına kendi takdirleriyle karar verebilirler.
YABANCILARIN TÜRKİYE’DE MURİS MUVAZAASI DAVASI AÇABİLME HAKKI
Türk hukukunda muris muvazaası davaları, mirasçının miras hakkının korunmasını amaçlayan özel bir dava türüdür. Bu kapsamda, yabancı uyruklu kişiler de Türkiye’de muris muvazaası davası açabilir, ancak bazı koşullar ve uluslararası sınırlamalar dikkate alınmalıdır.
1. Mirasçının Türkiye ile İlgisi
Yabancı uyruklu mirasçılar, Türkiye’de ikamet ediyor olsun veya olmasın, miras bırakan yabancının Türkiye’de bulunan taşınmazları veya Türkiye’de yerleşik kişilerin terekesi üzerinde hak iddia ediyorsa, muris muvazaası davası açabilirler. Bu durum, Türk Medeni Kanunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve MÖHUK (Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun) hükümleri ile düzenlenmiştir.
MÖHUK, yabancı mirasçılar için Türkiye’de dava açma yetkisini belirler ve yerel mahkeme yetkisi, uygulanacak hukuk ve dava açma koşullarını düzenler. Özellikle MÖHUK m. 24 ve devamı, taşınmaz mülkiyeti ile ilgili yabancıların dava açabilmesini ve Türkiye mahkemelerinin görevli olmasını açıklar.
2. Yetkili ve Görevli Mahkeme
Yabancı mirasçılar, Türkiye’de açacakları muris muvazaası davalarında taşınmazın bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açmak zorundadır. Türkiye’de taşınmaz üzerinde hak iddia ediliyorsa, yetki devredilemez; mahkeme belirlemesi taşınmazın bulunduğu yer üzerinden yapılır.
3. Delil ve İspat Yetkisi
Yabancı mirasçılar, muris muvazaası iddialarını tanık, belge, bilirkişi raporu ve diğer yasal deliller ile ispatlayabilirler. Türkiye’de yargılama süreci Türk hukukuna ve yargılama usulüne tabidir. Yabancı delillerin kullanılabilmesi için MÖHUK uyarınca apostil veya konsolosluk onayı gerekebilir.
4. Tereke Temsili ve Süreç
Yabancı mirasçıların muris muvazaası davası açmaları durumunda, miras payı oranında haklarını korumak üzere dava açmaları yeterlidir. Ancak tereke üzerinde başka mirasçılar da varsa, dava her mirasçının muvafakati veya temsilci atanmasıyla yürütülür.
5. Ülkeler Arası İkili Anlaşmalar ve Mutakabiliyet
Yabancıların Türkiye’de muris muvazaası davası açabilmesi, yalnızca Türkiye’nin ilgili ülke vatandaşlarına tanıdığı haklarla sınırlıdır. Türkiye’nin bazı ülkelerle imzaladığı ikili hukuk anlaşmaları, yabancı mirasçıların dava açma yetkisini düzenler. Bu kapsamda mutakabiliyet (karşılıklılık) şartı esastır; yani, Türkiye’de dava açacak yabancı bir mirasçı, kendi ülkesinde Türk vatandaşlarının benzer davaları açabilmesi koşuluna bağlıdır. Mutakabiliyet sağlanmadığında, yabancı mirasçının Türkiye’de dava açması sınırlandırılabilir.
Özetle, yabancı uyruklu kişiler Türkiye’de muris muvazaası davası açabilir, ancak bu hak:
- Türkiye’deki taşınmaz veya miras konusu üzerinde hak iddia etmelerine,
- Türkiye’deki mahkeme yetkisine uymalarına,
- Delil ve ispat yükümlülüklerini yerine getirmelerine,
- MÖHUK hükümlerine uygun hareket etmelerine,
- Ve ilgili ülke ile mutakabiliyet esasına dayalı ikili anlaşmaların varlığına bağlıdır.
Bu koşullar sağlandığında, yabancı mirasçılar Türkiye’de muris muvazaası davası açabilir ve mirasçıların haklarının korunması ile adaletin sağlanması mümkün olur.
YASAL UYARI: Web sitemizde yer alan makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Orbay Çokgör’e aittir ve tüm makaleler elektronik imzalı zaman damgalı olarak hak sahipliğinin tescil edilmesi amacıyla yayınlanmaktadır. Sitemizdeki makalelerin, kaynak link vermeden kopyalanarak veya özetlenerek başka web sitelerinde yayınlanması durumunda, hukuki ve cezai işlem yapılacaktır.